Welcome Message

"Yaşamak şakaya gelmez
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi meselâ,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden
Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak."

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Bisikletle İstanbul-Kıyıköy-İğneada-Kırklareli-Edirne...

Şubat ayında yaptığımız tadı damağımda kalan İzmir-Çeşme turundan sonra bisiklet ile yine uzun bir tur yapmanın sürekli hayalini kuruyordum.
Ama birlikte birkaç gün tur yapabilecek bir arkadaş bulamadığımdan sürekli bu hayalim erteleniyordu.

Derken Çeşme turunu birlikte yaptığımız muhteşem ekipten Ozan İstanbula geldi(İzmirden).
İzmir-Çeşme turu ikimizin de bisiklet ile ilk uzun yol denemesiydi. Ozan bu turdan sonra bisiklete binmeye hiç ara vermedi, irili ufaklı yaptığı sayısız turla birçok yeni tecrübeler edindi. Şİmdi ise 1800 km lik şahane bir tura çıkmaya hazırlanıyor. Bir hafta sonra başlayacağı İzmir-Hatay turunun ayrıntılı bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz.
İstanbulda Ozanla yaptığım uzun ve eşsiz sohbetlerden aldığım feyzle tek başıma uzun bir tura çıkmaya karar verdim.


Ozan
Kimden RESİMLER





Bu kesinlikle daha önce planladığm bir şey değildi. Zaten daha çadır kurmasını bile bilmediğim bir zamanda tek başıma kamplı bir tura çıkmak uzun uzun düşünülerek verilebilecek bir karar değil. Şimdi değil de ne zaman? diye sordum kendi kendime... Birşeyleri sürekli ertelemekten sıkılmıştım. Uzun yol bisikletçiliğine dair öğrenmem gereken ne varsa yaşayarak öğrenmeye karar verdim.

Yola çıkmama 1 gün kala nereye gideceğime henüz karar verememiştim. Önümde birçok seçenek olması karar vermemi zorlaştırıyordu. Sonunda tura Süleyman abi ve Evrim abinin gezi yazılarından tanıdığım Trakyanın Karadeniz sahilinde küçük bir kasaba olan Kıyıköye giderek başlamaya karar verdim. Biraz daha araştırmayla rotamın kıyıköy-iğneada-kırlklareli-edirne-keşan-çanakkale olmasının uygun olacağına karar verdim.


Planladığım Rota




İnternetten rotayı çiz, eğim grafiklerini çıkar, tüm rotanın harita olarak kullanılmak üzere teker teker çıktısını al derken saat 24.00 olmuştu. Yarın sabah saat 5 te yola çıkacaktım, ama daha bisikleti hazırlamamıştım. Bir gün daha kaybetmeyi istemediğimden hemen bisikleti ve çantaları hazırlamaya başladım. Gece saat 02.00 gibi tüm işlerimi bitirmiş bisikleti yola çıkmaya hazır hale getiebilmiştim.



Bisikletim






Sabah 5 te uyanıp 5.20 gibi yola çıkmayı düşünüyordum ama gece çok geç uyuyunca sabah planladığım saatte uyanamadım. Tam 3 tane telefonun alarmını kurup başımın kenarına koymama rağmen saat 7 de ancak uyanabildim. Korktuğum başıma gelmiş, geç kalmıştım. Kayıp zamanı telefi edebilmek için yolun belirli bir kısmını araçla gitmeye karar verdim.

Bisiklete atadığım gibi Kavacık kavşağına geldim. Buradan otogara giden bir araç bulup, otogardan da Çerkezköye giden bir araca binmeyi planlıyordum

Daha durağa gelir gelmez otogara giden küçük bir araba buldum. Ben bisikletin onca yükle beraber arabaya sığmayacağını şoförün de beni bu kadar yükle kabul etmeyeceğini düşündüğüm için araca binemeyeceğimi sanıyordum. Ama şoför ısrarla sığacağını söyleyince sevinerek bisikleti söktüm, yükleri ayırdım. Kocaman bisikletin ve onca yükün küçücük bagaja sığışını hayretle izleyerek arabaya bindim.


Küçük Araç






Otogara geldiğimde bisikleti arabadan indirip hemen tekrar kurarak Çerkezköy arabasını aramaya başladım. Fazla geçmeden Metro truzimin Çerkezköy arabasını buldum. Bilet almaya girdiğimde aracın çerkezköyden sonra saraya kadar gittiğini ve çerkezköy ile saraya gitmenin aynı fiyata olduğunu öğrenince hiç düşünmeden Saray'a bilet aldım.



Çerkezköy-Saray








Bisikleti geniş bagaja olduğu gibi yerleştiriyorum.






Otobüsle gelirken Çerkezköy-Saray arasındaki sıkıcı ve dar yolları görünce iyi ki Çerkezköyde inmemişim diyorum kendi kendime.



Çerkezköy-Saray arası




Saray-Kıyıköy arasında, ormanın içinden kıvrılarak ilerleyen yolda sık sık durarak yaklaşık 2 saat 30 dakikada kıyıköye ulaşıyorum.



Saraydan çıkış








Kısa bir sürüş ardından Kıyıköye varıyorum,





Kasabanın surları






Karadenizi görmek için son hızla kasabanın sonuna kadar geliyorum. Ve harika bir manzara ile karşılaşıyorum. Kayalar muhteşem gözüküyor. Deniz ise pırıl pırıl.






Kasabanın içinde sakin sakin pedallarken iki motorsikletli ile selamlaşıyoruz. Daha sonra kasabanın girişindeki belediye parkının önünde tekrar karşılaşınca sonradan tanıyacağım Ahmet abi, "Buyrun bir çay içelim" diyor. Birilikte dev gibi bir çınar ağacının altında bir masaya oturuyoruz. Uzun uzun sohbet ediyoruz. Nasıl olup da tek başıma biisklet ile yola çıkmaya cesaret edebildiğimi soruyorlar. Yola çıkmadan önce benim de endişelendiğimi ama yola çıkar çıkmaz tüm korkularımın geçtiğini söylüyorum.



Soldan sağa; Ben, Aykut ve Ahmet.







Taptaze çay eşliğinde 2 saatlik uzun ve keyifli bir sohbetten sonra biraz istemeyerek de olsa vedalaşarak ayrılılıyoruz. Daha doğrusu onlar bir yakınlarının düğününe gitmek üzere Çerkezköye hareket ediyorlar, ben ise Kıyıköyde kalıyorum.






İnternette gezinirken rasladığım, çok ama çok faydasını gördüğüm Kıyıköy krokisinden yararlanarak Kıyıköyü gezmeye başlıyorum.




İlk durak Aya Nikola manastırı



Kimden resimler



















Aya Nikola Manastırı hakkında bazı bilgiler:







Manastıra gider gitmez manastırın önünde oturan Kıyıköyün yerlisi "Tako" ile konuşmaya başlıyoruz. Ona manastırın eskiden nasıl olduğunu soruyorum. Anlattıklarına göre manastır 1970 lere kadar neredeyse hiç bozulmadan oldukça sağlam bir şekilde ulaşmayı başarmış. Çocukluklarında manastırın tüm odalarının sapasağlam olduğunu, içeride oyunlar oynadıklarından bahsetti. Bundan sonra manastırın yasadışı define avcıları tarafından istilaya uğradığını her tarafında manastıra büyük zararlar veren kazılar yapıldığını anlattı. Manastıra en son ve en büyük darbeyi de anlattığına göre manastırın önünden geçen ve tarlalarla ulaşımı sağlayan yol vurmuş. Bu yol için manastırın dışarıda kalan büyük ahşap kısmını ve bahçesini yıkmışlar. Devlet manastır için herhangi bir harcama yapmadığından kendisi manastırı korumak için yaz kış orada kalıp, ziyaretçilerin yaptığı küçük bağışlar ile geçiniyormuş.


Tako ismiyle bilinen Manastır dostu ve onun küçük kızı.








Manastırın duvarlarına ağlarını örmüş büyük örümcek.







Pabuçdere







ve Yoldaşım...









Kenidim uzun zamandır hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim.





Kıyıköyde birkaç tane çadır kurma alanı var. Plaj kenarında olanı belediye işletiyor, çadır başına geceliğine 7 tl alıyor. Denizden gelen rüzgarlara açık ve güneşin altında olduğu için uzun süreli kampçılar tarafından pek tercih edilmiyor plajın kenarındaki kamping. Nehir kenarındaki kamp alanının da ücreti aynı, geceliği 7 tl. Ama 1 hafta kalırsanız geceliği 5 tl den anlaşabiliyorsunuz. Nehir kenarındaki kamp alanı tek kelimeyle harika. Adeta rüya gibi bir yer.


Pabuçdere kıyısındaki içerisinde kocaman kavak ağaçları olan Çadır kurma alanı.







İçeriye girip kamp alanının sorumlusunu ararken karşıma çıkıyor Sait abi. Kendisini oranın sorumlusu sanıyorum ilk başta. Ben merak ettiklerimi sorduktan sonra sorularımı cevaplamadan o başlıyor soru sormaya. Bisiklet ile nereden geldiğimi kim olduğumu, nereye gittiğimi soruyor. Hepsini teker teker cevaplıyorum. Çok şaşırıyor verdiğim cevaplara. Sanırım hayatında gördüğü en ilginç insanlardan birisiyim onun. Halbuki sadece bisiklet turu yapıyorum.
Bana kendisinin buranın görevlisi olmadığını, ama kamp alanının en güzel yerlerinde 3 çadırı olduğunu ve istediğim herhangi birinde misafiri olmayı kabul edersem büyük bir mutluluk duyacağını söylüyor.
Büyük bir memnuniyetle kabul ediyorum bu güzel teklifi. Hemen bir bardak çay dolduruyor Sait abi bana da.





Geceyi geçirdiğim büyük çadır






Odun ateşinde demlenen hiç eksik olmayan taze çayımız








Tüm yaz boyunca sürekli hayalini kurduğum hamak







Turumun ilk gününü böylece tamamlamış oluyorum. Herşey sandığımdan çok daha kolay geçiyor. Bunun böyle olmasında 160 km bisiklete binmeyi planlarken 50 km den az sürmüş olmamın da büyük bir payı var sanırım.




Gün boyunca Kıyıköye ilk girdiğimde tanıştığım Ahmet abi beni birkaç defa arayarak son durumumu öğreniyor. Ertesi gün ise yine birlikte denize girip, beraber vakit geçirebilmek için Kıyıköye geliyorlar.







Birlikte harika vakit geçirip, yine yaşlı çınar ağaçlarının altında birçok çay içtikten sonra yine ve bu sefer son kez ayrılıyoruz. Ben Kıyıköyü gezmeye yeni fotoğraflar çekmeye devam ediyorum.



Kıyıköy Limanı







Fener











Fenerin Güneş enerjisiyle çalışması ilgimi çekti.




Buz gibi bir çeşmenin suyunda yüzen su kaplumbağası.







O çeşmenin hemen yanında biten iğde ağacı





Kıyıköyde ikinci gecemi de geçirdikten sonra orman yollarından İğneadaya gitmeyi planlıyordum. Bunun için Kıyıköyde geçirdiğim son akşam bir internet kafeye giderek google earthten yolları iyice bir inceledim. Km saatim de olmadığından ne olur ne olmaz diye bütün yol ayrımlarını yolların nereye çıktığını ormanda kaybolmamak için iyice not aldım.



Yola çıkmaya hazır bisikletim





Kıyıköyde Gündoğumu








Orman yolu








Hamidiye yol ayrımı




Bu noktadan sonra, anayoldan ayrılıp köy yollarına geçtiğim için yol daha bir güzelleşiyor.




İki tarafı orman, tatlı iniş çıkışlarla dolu uzun bir yol.




















Beni ilk görüşünde ilk önce kendini yırtarcasına havlayan sonra da uzun bir süre peşimden bana eşlik eden dev köpek. Bu noktadan sonra artık beni takip etmeyi bıraktı, ben de kendisine dün geceden kalma ekmeği attım; 20 dakikadır amansız bir şekilde beni takip eden köpek yavaşça yerinden kalktı, kuyruğunu sallayarak ekmeğe doğru yaklaştı, ekmeği aldığı gibi arkasını dönerek geldiği yöne doğru gitmeye başladı...

7 yorum:

  1. Müthiş :) Çok iyi yapmışsın, tebrik ederim :)

    YanıtlaSil
  2. Murat abi, çok teşekkür ederim. :) Blogunuzu ve resimlerinizi uzun süredir takip ediyordum, hatta Bilgin ailesini Artvinde misafir ettiğinizi duyduğumda çok kıskanmıştım. :)). O harika resimleri görünce, böyle güzel yerler nasıl gerçek olabilirler diye ben gitmeden duramadım Artvine. Şavşattaki tibet köyünün çevresini dolaşabildim sadece ama, yine de bu kadarı bile Artvinin aklımdan hiç çıkmayacak şekilde zihnime yerleşmesine yetti.
    Artvinin o dik yollarına dayanabilmek için performansımı biraz daha iyileştirdikten sonra en kısa zamanda bisikletle tekrar gitmenin hayalii kuruyorum şimdi...

    YanıtlaSil
  3. Rica ederim ne demek. Asıl ben teşekkür ederim Ümit :)

    Artvin'e bisiklet ile gitme fikri müthiş., umarım fırsat bulup gerçekleştirirsin. Yola çıkma vaktin yaklaşınca haber ver, Yusufeli-Barhal tarafında kaçırmaman gereken yerleri sana sayayım ;)

    Bol şans,
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Kardeş gezi yazını büyük keyifle okudum. Bloğunu sıklıkla takip edeceğim. Hoşçakal.

    YanıtlaSil
  5. Karadeniz turu yapmadan önce mutlaka size danışacağım A.Murat Eren abi... :)Şimdilik çok güzel bir hayal karadeniz turu benim için.

    Çok teşekkür ederim ÖmüRR. Fotoğrafları beğenmene sevindim. :)
    hoşçakalın.

    YanıtlaSil
  6. Merhabalar
    İki gün sonra bende kıyıköy ve iğneada istikametine bi tur yapıcam.Yazdıklarınızdan çok faydalandım.Ayağınıza ve elinize sağlık.Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  7. Ümit, seni ve Ozan'ı bu cesur bisiklet gezisinden dolayı kutluyorum.Gerçi hoş Ege'den sonra Karadeniz ne ki diyeceksin :)Gezi yazına hazırlık aşamanızı da eklemen çok güzel olmuş.Okuyanların heveslenmesine neden oluyor!!
    Kıyıköy için bulduğunuz ve paylaştığınız haritanın dışındada Kıyıköy'e gidenlere rehberlik edebilecek bir kaynakta benden olsun bari buyrun.
    .Kıyıköy Ulaşım

    YanıtlaSil