Welcome Message

"Yaşamak şakaya gelmez
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi meselâ,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden
Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak."

20 Ağustos 2009 Perşembe

Kıyıköy-İğneada-Kırklareli-Edirne 2. Bölüm

Akşamleyin marketten aldığım birkaç bisküvi ve şekerlemeyi meyve suyu ile beraber kahvaltı niyetine afiyetle yedikten sonra sürmeye devam ediyorum...










Yol üzerindeki birçok ayçiçek tarlasından biri...





Sonunda kışlacık köyüne varıyorum.




Kışlacık köyünü 8 km geçtikten sonra karşıma çıkan sevindirici tabela..

Orman yoluna girmeden önceki son köy olan Sivriler köyüne sadece 10 km yolum kalmış..



Yıldız dağlarının hafif yükseltileri üzerinde ine çıka ilerliyorum.




Büyüleyici orman manzarası...Durup dakikalarca seyrediyorum bu manzarayı.















Bu muhteşem yol hiç bitmesin istiyorum...












Ne zaman tam suyum bitecekken karşıma buz gibi suyu olan bir çeşme çıkıyor aniden...Sanki hepsi benim için özel olarak inşa edilmiş, belirli aralıklarla yerleştirilmiş...





Sivriler köyüne tam girecekken karşıma çıkan tabela.





İşte bundan yolun en zorlu kısmına geldik...Google mapsten incelediğm kadarıyla yol burada sona eriyor. Ama google earths ten çevreyi incelediğinizde; ormanın içinden iğneadaya kadar giden, nehirleri geçen nefis bir yol olduğunu görüyorsunuz. Ben de tabii ki her bisikletçinin ypaacağı gibi ikincisinden gitmeye karar vermiştim. :)


Siviler köyünde, köyün meydanına yakın bir yerde; bakkaldan dönerken yakaladığım bir insana orman yoluna nasıl çıkabileceğimi sordum hemen. Haritamdan çizerek anlattı bana yolu güzelce. Elindeki poşetlerde kahvaltı yapmak için aldığı ekmek, yumurta vb. şeyleri taşıyordu. Buyur bana gidelim, güzel bir köy sofrasında kahvaltı yaparız dedi. Böyle güzel bir teklifi reddettmem nasıl mümkün olabilir? Saat henüz 9 olmuştu ve ben şimdiden 80 km lik yolun 4 te üçünü gitmiştim. Ve amcanın söylediğine göre zaten, yolun geri kalanı hep iniş imiş... İyice bir sevinerek beni yemeğe davet eden amcayı izlemeye başladım. Bu arada rahat muhabbet edebilmek için, bisiklet inmiş, elimde bisikletle Mehmet amcayla yanyana yürüyordum. Nereden gelip nereye gittiğimi sordu...turumu kısaca anlattım ona. Ben daha konuşmaya yeni başlamışken heyecanlanmıştı. Cesaretimden dolayı beni bolca taktir etti... Anlattığına göre kendisi de gençken kastamonunun dağlarına tek başına uzun yürüşüylere çıkar, tek başına tüm gün yürümekten büyük zevk alırmış.



Mehmet Amca





Ormanın kıyısındaki içinde onlarca çeşit sebzeyle dolu geniş bahçe...








Domuz bekleme yeri...



Mehmet amcanın anlattığına göre, oramanın hemen içinde, evlerin çok yakınlarına kadar sık sık gelen, büyük domuz sürüleri yaşarmış...Bu mevsimde pek fazla yiyecek bulamadıkları için insanların bahçelerindeki sebzeleri yemek için sık sık gelirlermiş...

Bahçenin o sessiz güzelliğine renk katan Mehmet amcanın yetiştirdiği güzel çiçekler...





Kurumayı bekleyen taze ıhlamur... Ben gittiğimde müthiş koku tüm bahçeyi kaplıyordu. Kahvaltıda da tabii ki ıhlamur çayı vardı..



İyice kanım ısınıyor Mehmet amcaya. Kahvaltıdan sonra, hafif bir yağmur başlıyor... Etrafı nefis bir toprak kokusu kaplıyor. Mehmet amca da sabah güneş doğduğundan beri tarlada çalışmış. İkimiz de yorgunuz yani. Yağmurun dinmesini beklerken karşılıklı minderlere uzanıp, bir saat kadar kestiriyoruz. Uyandığımda herşey için çok çok teşekkür edip, Mehmet amcanın telefon numarasını aldıp, elini öptükten sonra yola çıkıyorum yeniden... Naparsınız; yolcu yolunda gerek...



Yola çıkıyorum, köyün meydanına geldikten sonra, köyün bakkalına yolda yiyecek birşeyler almak üzere giriyorum. Bu sayede köyün hem 20 yıllık imamı, hem de tek bakkalının sahibi olan Bekir abi ile tanışıyorum. Onunla da uzun uzun sohbet ediyoruz. Hayli bir zaman geçiriyorum Sivriler köyünde anlayacağınız. Saat 9 da geldiğim köyden, ancak öğleden sonra 2 gibi ayrılabiliyorum...

Bekir abi






Tatlı bir eğimle kıvrılarak alçalan toprak yol...





Yine suyum tam bittiği anda imdadıma yetişen buz gibi çeşme..















Yol üzerinde karşılaştığım bu kaplumbağayı karşıya geçene kadar 8 dk boyunca izliyorum...









Issız orman









Yavaş ve sakin bir sürüşün ardından saat 17 gibi İğneadaya giriyorum...





Kasabanın içinden doğruca geçerek, deniz kenarıdaki belediyeye ait çay bahçesine oturuyorum...









iğneadalı balıkçı; ağ örerken...





5 yorum:

  1. ya ben çok özeniyorum sana ümit:) ne güzel bir yolculuk, ne güzel fotoğraflar.

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim JoA. Yorumun beni gerçekten mutlu etti. :) Bisiklet konusunda çok fazla iyi sayılmam aslında ama, bisiklet sürmeye başladığım geçen yıldan beri çok farklı insanlarla birçok turlar yaptım. Bisiklet sürmesini 35 yaşında öğrendikten sonra, tüm türkiyeyi bisikletiyle dolaşmış, binlerce km yapmış muhteşem insanlar var. (Kayhan Özoğul)
    Yani bisiklet Sporuna başlamak için hiçbir zaman geç değil! :))
    Hoşçakal...

    YanıtlaSil
  3. bisiklet sürmeyi 6 yaşında öğrendim, yıllarca da o seleden inmedim. ne güzel yıllardı! ama bu iş ya öğrencilikte yapılmalı ya da sen gezerken seni bekleyecek olanlara maddi kaynak sağlayabilecek kıvama geldiğin zaman. belki 45'imden sonra denerim, neden olmasın:) şimdilik senin keyfini paylaşmakla yetineceğim. sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. olm yazma lan, ben ilk yazıda tavdım zaten bu tura, şimdi nasıl bekleyeceğim bir sene..

    YanıtlaSil